O, insanın hayatla kurduğu bağın bir sembolüydü. Yaşça büyük olan Adamın Sırrı O günden sonra, Zeynel her ekmeği aynı özenle yaptı. Köydeki herkes onun ekmeklerinin değişik olduğunu söylüyordu. Her lokmada, resmen bir huzur ve bereket hissediyorlardı. Yıllar sonra, ihtiyar adamı bir daha göremedi Zeynel. Ama o günden sonra, her ekmeğe ilk günkü gibi bir saygıyla baktı. Çünkü bundan sonra biliyordu: Bir dilim ekmek, yalnızca açlığı değil, insanın ruhundaki boşluğu da doyurabilir. Sonuç olarak, ekmek insanın emeğiyle mübareklaşır, inancıyla mana kazanır. Bir dilim ekmek, birtakım durumlarda bir yaşamın hikayesini anlatır. – “Para sunarak ekmek çiğnetebileceğiniz insan adedi YOK denecek kadar azken; BEDAVAYA yalan söyleyen, dedikodu yapan insanların bu kadar ÇOK olması biraz GARİP değil mi? Acaba, yalan söyleme konusu ile ilgili da bu kadar HASSAS olamaz mıydık? Veya rastgele bir toplulukta birisi gıybet etmeye başladığında, herkes TEPKİ veremez miydi? Yere düşen ekmeği çiğnememek amacıyla duyduğumuz hassasiyet, yerlerde SÜRÜNEN birtakım değerlerimiz çiğnenirken NEDEN kendini göstermiyor acaba? Namacıyla… ? İKİNCİ HİKAYEMİZ Bir Dilim Ekmeğin Hikâyesi Hikâyemiz Anadolu’nun bir köyünde başlıyor. Toprak, baharın ilk güneşiyle ısınmış, buğday başakları rüzgârla dans eder iken mırıldanır gibi bir ses çıkarıyordu. Zeynel, babasından kalma ufak bir tarlada sabanıyla çalışıyordu. Çocukluğundan beri duyduğu bir söz vardı: “Toprak, insana sadık bir dosttur. Ona emek verirsen, seni hiçbir vakit aç bırakmaz.” Bu sözü kalbine kazımıştı Zeynel, ama birtakım durumlarda şüpheye düşerdi. Hayatın ağırlığı, ona toprak kadar bonkör olmayan insanları da tanıtmıştı. Bir sabah, tarlasında çalışırken ihtiyar bir adam çıkageldi. Üstü başı eskiydi, ama gözleri yorgun bir bilgelikle parlıyordu. Adam, Zeynel’in yanına oturup, yumUşak bir sesle konuşmaya başladı: “Evlat, buğdayın sırrını bilir misin?” Üsteki Resimden Diğer Sayfaya Geçiş Yaparak Haberin Devamını Okuyabilirsiniz.