Türkiye’yi sarsan “yenidoğan çetesi”ne ilişkin soruşturmanın derinleştirildiğini duyuran Adalet Bakanı Yılmaz Tunç “Devlet bebeklerin ölümüne müsaade etmez. Dün Sayın Cumhurbaşkanımız Sağlık Bakanımızla bizi kabul etti. Bebeklerin ölümüne neden olan bir durum varsa ne gerekiyorsa yapılması kararlılığını iletti” ifadelerini kullandı.
Sisteme bakın nasıl kurmuşlar ve bebekler üzerinden nasıl para kazanmışlar.
2 Tane çete lideri bu olayın başında organize ediyor.
Dr.Fırat Sarı ve Dr.İlker Gönen
Dr.İlker Gönen bir kamu hastanesinden görevli. Diğeri yani Dr.Fırat Sarı ise kendisine özel bir şirket kuruyor. Bu şirket vasıtası ile Özellikle beylikdüzü, bağcılar, esenyurt, avcılar, Çorlu gibi yerlerdeki hastane görevlileri ile giderek bağlantı kuruyor. O hastanedeki yetkililere diyor ki; Yenidoğan Ünitelerini bana verin, işletmesini ben yapayım sizi de kara geçirmiş olayım. Bu aşamadan sonra bebekler üzerinden kar paylaşımı ve pazarlaması yapılıyor. Karın ne kadarı hastanemize ait, ne kadarı sana ait olacak diye. Karın %60’ı sizin olacak, geri kalan yüzde 40’ta benim. Bu şekilde görüşmeler yaparak tam 19 tane hastaneyi ayarlıyor ve anlaşma sağlanıyor. Düşünebiliyor musunuz toplam 19 hastane ve hepsinin yenidoğan bölümü
Daha sonra 112 koordinasyon merkezi devreye giriyor. Bir çocuk rahatsızlandığında, hastalandığında aranması için. 112 merkezinin çalışma bölümüne bir müdahale yapıyorlar.
Peki bunu nasıl yapıyorlar;
Kendilerine ambulans şoförleri ayarlamışlar. Sistemi baştan sona koordine ediyorlar.
İçlerinden bir tanesi ilçenin Sağlık Müdürü
Diğer 3 kişi ise ambulans şoförleri. Bu çete ile ortak harekete başlıyorlar.
Yani yardıma ihtiyacı olanlar önce 112 yi arıyor, 112 ise ambulans şoförlerini arayarak çeteye çalışan bu ekipler hemen servise başlıyor.
Rahatsızlanan çocuklar için 112 arandığında, hemen şoförler devreye giriyor ve gidip çocuğu alıyor. Bu şoförler çetenin başındaki doktorlar ile irtibata geçiyor. Diyor ki şoför, bizde bir tane hasta bebek var bu bebeği hangi hastaneye götürelim. Onlarda bakıyor hangi hastanede boşluk varsa şu hastaneye götürün diyorlar. Bu 19 hastaneden birine.
Peki bu bebeklerin hastalığı ve götürdükleri hastanede giderecek şart ve ortamlar var mı, aslında hepsinde yok. Ama önemli değil. Önemli olan rant yani para, götür de neresi olursa olsun.
Biz bu bebeği yoğun bakım ünitesinde ne kadar uzun süre tutarsak bu bizim için o kadar kar diyorlar. Çünkü her bir saatin bile ayrı geliri var.
Amaç zaten orda tedavi etmek değil. 1 Günlük SGK geliri 8 bin tl. Ne kadar çok kalırsa o kadar kar. Bebeğe tedavi de uygulamıyorlar. Çünkü tedavi edip erkenden bebeğin gitmesini istemiyorlar.
Çocuğun bünyesini kuvvetli hale getiren bazı ilaçlar var, onları kullanmaları gerekirken kullanmıyorlar.
Daha doğrusu kullanmış gibi gösterip kullanmıyor, çeteye ilacı aktarıyorlar.
Neden
Çünkü hem onlara masraf olacak, hem de bebek hızlı iyileşip SGK dan az para alacaklar.
Düşünceye bakar mısınız
Şimdi burda pasif ötenazi devreye giriyor.
Tedavi olması gereken bebeğin tedavisi yapılmıyor. Bebeğin kanındaki enfeksiyon testi dahi yapılmıyor. Göz kararı ile yapılıyor her şey.
Bu vurgunda kazandıkları yaklaşık 1 milyar TL. Çok ciddi bir rakam. Ki bu ortaya çıkarılmamış olsaydı ne kadar kazanacaklarını varın siz düşünün. Daha da önemlisi bebeklerin tedavi edilmeyip yaşamdan kopmalarına sebebiyet vermeleri.
Yenidoğan çetesinde görevli herkesin hesabına para akmaya başlıyor. Yapılan işten elde edilen kar hemşire, doktor, ambulans şoförü hepsine tek tek pay ediliyor.
Anneler ise dışarda bebeğinin tedavi edildiği düşüncesi ile güvenle bekliyor.
Sağlık sektöründeki bu çürüme peki nasıl ortaya çıktı şimdi bu önemli detayları sizlere aktarmak istiyorum.
Bir annenin şikayeti ile başlıyor.
bu skandal nasıl patlak verdi? Bir annenin isyanı, karanlık bir suç örgütünü nasıl ortaya çıkardı?
Peki Ne Olmuştu?
Her şey, bir annenin çaresizlik içinde devlet yetkililerine başvurmasıyla başladı. Yıllarca tedavi görüp sonunda anne olan Zeynep Hanım, bebeği sağlıklı doğmasına rağmen kısa bir süre sonra aniden yoğun bakıma alındı. Doktorlar net bir açıklama yapmadı ve Zeynep, neden bebeğinin bu durumda olduğunu anlamadan çaresizce izlemek zorunda kaldı. Bebeği birkaç gün içinde hayatını kaybedince, Zeynep Hanım bebeğinin ölümünün ardındaki gerçeği öğrenmek için CİMER’e bir dilekçe yazdı. Bu başvuru, Türkiye’nin sağlık sistemindeki en büyük skandallardan birini ortaya çıkardı.
Bu Olay Nasıl Ortaya Çıktı?
Zeynep Hanım’ın devlete yaptığı başvuru, savcılık tarafından incelenmeye alındı ve kısa süre sonra hastanelerde işleyen korkunç bir çete açığa çıktı. Sağlıklı bebekler, kazanç sağlamak amacıyla yoğun bakıma alınıyor, gereksiz tedavi süreçleri uzatılarak aileler büyük maddi kayıplara uğratılıyordu. Bu skandalın detayları derinleştikçe, en az 12 bebeğin bu kirli sistemin kurbanı olduğu ortaya çıktı.
Ortaya Çıkan Korkunç Gerçekler Neydi?
Soruşturma derinleştikçe sağlık çalışanları arasında geçen tüyler ürpertici telefon konuşmaları ortaya çıktı. Bebeklerin hayatlarıyla oynayan bu çetenin üyeleri arasında yapılan soğukkanlı konuşmalar, işin boyutunu gözler önüne serdi:
BAHAR KANIK: Bir tane kalan curosurfumuzu çocuğa yaptık hocam.
FIRAT SARI: Peki, curosurftan sonra bir işe yaradı mı?
BAHAR KANIK: Hiçbir işe yaramadı.
FIRAT SARI: Boşa mı gitti curosurf?
BAHAR KANIK: Niye ona curosurf yaptırdınız ki, ben zaten valla bilmiyorum bile…
FIRAT SARI: En azından ben gelinceye kadar yaşasın diye haha.
BAHAR KANIK: Yani bilmiyorum valla çok tuhaf şeyler yapmışsınız, bir tane curosurfumuz vardı keşke bıraksaydınız sarıkayaya falan yapardık.
FIRAT SARI: Vallahi haklısın.
BAHAR KANIK: … Hocam Halime’nin kalbi yokmuş, CPR yapalım mı?
FIRAT SARI: CPR, bir iki tane dokunun dönerse döndü.
BAHAR KANIK: Bir iki tane dokunun?
FIRAT SARI: Dönerse biraz daha yaşasın, ben gelinceye kadar.
BAHAR KANIK: Valla siz gelinceye kadar … kusura bakmayın.
FIRAT SARI: Ölmesin ha.
BAHAR KANIK: Sarıkaya’nın da valla fişini çekecem, gelmezseniz.
FIRAT SARI: Nasıl?
BAHAR KANIK: Sarıkaya’nın da fişini çekecem, az kaldı.
FIRAT SARI: Haha, dedemin fişi.
BAHAR KANIK: Haha, çekicem fişi haha.
Kimler Bu İşin İçindeydi?
Soruşturma sonucunda 47 kişi suçlandı. Bu kişiler arasında doktorlar, hemşireler ve hastane yöneticileri yer alıyordu. Çetenin profesyonel bir şekilde organize olduğu ve devletin sağlık sistemini kazanç kapısı haline getirdiği anlaşıldı. Ayrıca, çetenin “pasif ötanazi” uygulayarak bebekleri tedavi etmeden ölüme terk ettiği ortaya çıktı.
Peki Bu Olayın Sonucu Ne Oldu?
Yenidoğan Çetesi skandalı, Türkiye’nin sağlık sistemine olan güveni derinden sarstı. Sağlık çalışanlarının bebekleri maddi kazanç uğruna feda etmesi, toplumda büyük bir öfke ve infial yarattı. Zeynep Hanım ve diğer mağdur ailelerin adalet arayışı sonucunda savcılık harekete geçti. Bu süreç sonunda, çete üyeleri hakkında toplamda 1775 yıl hapis cezası istendi.
Peki Bundan Sonra Ne Olacak?
Bu skandalın ardından, Türkiye’de sağlık sektörüne yönelik reform talepleri gündeme geldi. Özellikle yoğun bakım ünitelerinin daha sıkı denetlenmesi ve SGK’nın ödeme sistemlerinin daha şeffaf hale getirilmesi gerektiği vurgulandı. Yenidoğan Çetesi skandalı, bebeklerin hayatlarını kazanç uğruna feda eden bir çetenin yok edilmesiyle sonuçlandı, ancak geride kalan ailelerin acısı hala taze.
Tüm yurtta özel hastanelerde bebeğini kaybeden ancak yaptıkları şikayetlere ve ihbarlarına yanıt alamayan acılı aileler İstanbul’da ortaya çıkan çeteye benzer çeteler nedeniyle bebeklerini kaybetmiş olmaktan endişe ediyor. “Yenidoğan çetesi” benzeri yapıların Niğde, Sakarya, Kocaeli ve Antalya’da da aynı yöntemlerle haksız kazanç elde ettiği ve bebek ölümlerine neden olduğu yönündeki iddialar gündemde.
“32 HAFTALIK BEBEK DOĞUMUNDAN 40 GÜN SONRA HAYATINI KAYBETTİ”
Kocaeli’de yaşayan İbrahim Altan’ın eşi 23 Nisan’da Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde erken doğum yaptı. 32 haftalık iken doğan bebek Zümranur Altun burada yemek borusundan ameliyat oldu. Ancak burun delikleri kapalı olduğu için bir ameliyat daha olması gerekti ve 112 aracılığıyla İstanbul’da bulunan Özel F. Hastanesi’ne sevk edildi. Burada çocuğunun yaklaşık bir ay süren tedavi sürecinde pek çok ihmaller olduğu iddiasında bulunan baba İbrahim Altan, “Son olarak kızımı bir kez daha ameliyat etmek istediler. Bu ameliyatı SGK karşılıyordu. Ben karşı çıktım. Sonraki süreçte de kızım vefat etti. Sorumlular yargılansın” dedi.
Kızı hayatını kaybetmeden saatler önce baba İbrahim Altan, CİMER’e şikayet başvurusu yaptı. Altan başvurusunda, “Benim çocuğum erken doğum oldu. Prematüre olarak yemek borusundan ameliyat oldu. Sonrasında burun delikleri kapalı olduğu için İstanbul’da bulunan F. Hastanesi’ne sevk edildikten sonra yemek borusundan ameliyat olduğu için beslenme sondası vardı. F. Hastanesi’nde görevli çocuk doktoru B. E. ilk geldiği gün bilgisiz bir şekilde sondasını çıkardığı için çocuğum bir aydır beslenemiyor. İyi bakılmadığını dile getirdiğimde bizi terslediler. Yalan yanlış bilgilerle, çocuğumuzu emanet ettiğimiz sözde doktor B.E. ‘FETÖ’den atılma doktor. Benim çocuğum böyle insanların elinde kalıyor. Doktor ve hastane yönetiminden şikayetçiyim. Çocuğum Zümranur Altan için acilen sevk talep ediyorum. Evladımı bilgisiz ve ülkeye ihanet şebekesinin sahte doktoruna bırakmak istemiyorum. Sesimi duyun, evladım zor durumda” ifadelerine yer verdi. Ancak başvurusundan saatler sonra bebeği Zümranur hayatını kaybetti.
“BU HASTANEYE SEVK BİZİM TERCİHİMİZ DEĞİLDİ”
Bebeğinin hayatını kaybetmesi üzerine baba İbrahim Altan, 7 Temmuz 2024’te Firuzköy Şehit Ilgız Aykutlu Polis Merkezi Amirliği’ne giderek “taksirle öldürme” suçundan şikayette bulundu. Altan’ın şikayeti şöyle; “Kızım 23 Nisan günü Kocaeli Üniversitesi Hastanesi’nde doğdu. 32 haftalık olarak doğdu. Doğumdan bir gün sonra yemek borusu ve nefes borusu birleşik olduğu için aynı hastanede ameliyat oldu. Bir hafta sonra süt verilmeye başlandı. Sonrasında ‘burun kemikleri kapalı olduğu için başka hastaneye sevk olması gerekli’ dendi. Sevk olana kadar günlük 600 cc süt ile besleniyordu. Yaklaşık üç hafta sonra sevk oldu ve 5 Haziran günü Özel F. Hastanesi’ne sevki gerçekleşti. Bu hastaneye sevk bizim tercihimiz değildi, 112 bizi buraya sevk etti. Bu hastanede yenidoğan yoğun bakıma yatırıldı. Süt hortumu takılıydı, burada B.E. isimlki doktor tarafından çıkarıldı. Ben bunu bir hafta sonra öğrendim. Ben B.E. isimli doktora neden çıkarıldığını sordum, bana ‘çıkarmam gerekiyordu, çıkardım’ dedi. Bunun akabinde bana ‘zorla da olsa tekrar küçük hortum taktım’ dedi. Birkaç gün geçti ve taktığını beyan ettiği hortumu geri çıkardı. Sorduğumda bana 15 cc gibi bir süt verildiğini bunu da geri kustuğunu beyan etti.
Öncesinde çocuğum zaten 600 cc süt almasına rağmen böyle bir durum yoktu. Ben bu sonradan takılan hortumun tam olarak takılamadığını düşünüyorum. Bu hortum çıkarıldıktan sonra bana ‘yemek borusunun genişletilmesi için operasyon gerekli. Bunun için de bizim yeterli imkanımız yok, başka hastanede yapılması gerekli’ dedi. 30 Haziran günü Başakşehir Çam Sakura Hastanesi’ne geldik. Bana Çam Sakura’da ‘iki saat sonra beslenebilir’ dediler. B. E. isimli doktor bana ‘ben bir gün sonra besleyeceğim’ dedi. Ben itiraz edince bana ‘ben öyle karar verdim’ dedi. Ertesi gün çocuğum istifra ediyor diye yine beslenemedi. Devam eden beş gün boyunca da besleyemediler. Beş gün sonra B.E. isimli doktor çocuğun midesini yıkayacağını söyledi ve midesini de yıkadı ama yine de besleme yapmadılar. Ben bu durum karşısında 5 Temmuz’da hem B.E. isimli doktora hem de hastane yetkilisi Z. isimli kişiye sevk istediğimi beyan ettim. Bana her seferinde ters ters üsluplarla konuştular. Çocuğuna ameliyat ile beslenmesi için takılan beslenme hortumu çıkarıldıktan sonra beslenemedi ve beslenemediği için de bugün 7 Temmuz’da saat 16.00 sularında vefat etti. Çocupumun kesin ölüm nedneinin tespiti için otopsi yaptırılmasını istiyorum. Çocuğumun vefat etmesinde ihmali olduğunu düşündüğüm B.E. isimli doktor ve Özel F. Hastanesi yetkililerinden davacı ve şikayetçiyim.” Altan’ın şikayetinin üzerinden aylar geçmesine rağmen konuya ilişkin herhangi bir gelişme yaşanmadı.
NİĞDE’DEN KOCAELİ’NE 2 BEBEK ÖLÜMÜ VE AYNI DOKTOR
Niğde’de 18 Mayıs 2022’de Özel H. Hastanesi’nde doğum yapan Reyhan Öcal da bebeğinin ölümünün şüpheli olduğu iddiasında bulundu. ANKA Haber Ajansı’na konuşan Öcal, kendilerine şeker hastası olduğu için bebeğinin kuvözde yatması gerektiğini ancak nefes almasında sıkıntı olduğunu söylediklerini ifade etti. Öcal, “15 gün bebeğim kuvözde yattı. 16’ncı günde bir anda doktor M.F.Ş. ‘Bebeğinizde patolojik bir sarılık oldu ve karaciğeri ile böbrekleri iflas edebilir’ dedi. 17’nci günde de bebeğimin hayatını kaybettiğini söylediler. 4 Haziran’da bebeğim öldü. Ölüm raporunda da ‘doğal ölüm’ yazıyordu. Doktor bu raporu hazırlarken bebeğimin kimliğini benden istedi ve ‘bu bende kalacak’ diyerek kimliğini de vermedi” diye konuştu. Aynı doktor hakkında 2023 yılında Özel G.Y. Hastahanesi’nde doğan Oturak ailesinin bebeğinin ölümüne dair şikayet yapıldı. 18 Haziran 2023’te doğan Ediz Yekta Oturak isimli bebek aynı hastanede yenidoğan yoğun bakım ünitesinde tedavi gördüğü sırada ailenin iddiasına göre uygulanan yanlış ilaç tedavileri, aşırı dozda potasyum yüklemesi ve yetersiz bakım yüzünden 29 Ağustos’ta 72 günlükken yaşamını yitirdi. Aile change.org’ta “Yoğunbakımda öldürülen bebeklerimiz için adalet” başlıklı imza kampanyası başlattı.
AYNI HASTANE YİNE ŞİKAYET
Aynı hastane hakkında internetteki şikayet sitelerine Safiye isimli bir kullanıcı tarafından girilen şikayet bildiriminde de benzer iddialara yer verilmesi dikkati çekti. Hastanede uygulanan yanlış tedavi sonucunda bebeğini kaybettiği iddiasında bulunan kullanıcı, şeker hastası olduğu için insülin kullandığını, gebeliğinin 29’uncu haftasında doktorunun insülin dozunu yükseltmesi nedeniyle bebeğinin kalp ritminin hızlandığını ve erken doğum yaptığını yazdı. Şikayette “Bebeğimi yanlış tedavi sonucu kaybettim. Size verdiğim paranın kuruşunu helal etmiyorum. Benim bebeğimi kaybetmemin sebebi sizsiniz. Benim içimi nasıl yaktıysanız sizin de içiniz yansın. Gereken işlemleri yapacağım. Bu böyle kalmayacak” diye yazıldı.
2 GÜNDE 3 FARKLI HASTANEYE NAKİL OLAN BEBEK HAYATINI KAYBETTİ
Sakarya’da yaşayan Kamil Tan isimli yurttaşın bebeği, 28 Kasım 2018’de Adapazarı’nda bulunan Özel B. Hastanesi’nde dünyaya geldi. Tan’a bebeğinin bir süre kuvözde kalması gerektiği ve bunun rutin bir işlem olduğu ifade edildi. ANKA Haber Ajansı’na konuşan Tan süreci şöyle anlattı; “Bundan yaklaşık 10 saat sonra apar topar yeni doğan yoğun bakım ünitesi olan bir hastaneye nakli yapılmalı’ denilerek Kocaeli Özel A. Hastanesi’ne ambulans ile götürüldü. O sırada bize ‘Korkacak bir şey yok, rutin işlemler’ denildi. Hastaneye geldiğimizde ise bize ‘çocuğunuz ölmek üzere’ denildi. Özel A. Hastanesi’nde iki gece kaldık. Doktor tüm gece belirli aralıklarla bebeğin durumunun daha kötüye gittiğini söyleyerek sorunun ciğer gelişmesine bağlı olarak pulmoner hipertansiyon teşhisi konulduğu söylendi. Son bir tedavi için umut olmasa da sabah saatlerinde SGK’nın karşılamadığı nitrikoksit gaz tedavisi için bizde yaklaşık 3 bin 500 TL istediler. Fatura keseceklerini söyleseler de sonrasında kesmediler. Daha sonra aynı gün ilgili doktor bulunursa operasyon için Özel G.Y. Hastanesi’ne transferi yapıldı. Burada 30 Kasım’da bebeğim birkaç saat sonra öldü. Sonrasında defin işlemlerinin ardından bebeğimin tedavi evraklarını istemek için başhekimin odasına girdiğimde belgeleri alabileceğimi söyledi. Yanındaki doktor bunun üzerine biraz izin istedi ve 5 dakika sonra odaya tekrar girdiğimde ‘vermiyoruz belgeleri, git kime şikayet edersen et’ tepkisiyle karşılaştım. Sonucunda da bana bir bilgi vermediler.”
“Bebeğimin ölümünde ihmaller var. Doğduğunda sağlıklı görünen, hemşirenin ‘yorgun biraz sadece dinlenmeye alacağız’ dediği bebeğimizi kucağımıza alamadan kaybettik” diyen Tan, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundu. Ancak savcılık kovuşturmaya yer yok kararı verdi.
“SOLUNUM CİHAZINA BAĞLANMAYAN BEBEK BAĞLANMIŞ GİBİ GÖSTERİLDİ”
Antalya’da bulunan Özel M.P. Hastanesi’nde 20 Eylül 2017’de Sancak Serik’in eşi Suna Serik ise 33 haftalık iken sezaryen doğum yaptı. 2 kilo 120 gram doğan bebek Serik’in doğduğunda sağlıklı olduğu söylenirken aradan kısa bir süre geçince aynı gün yenidoğan yoğun bakımına alındı. Baba Sancak Serik, şunları söyledi; “Bir anda doktor M.G. yanımıza gelerek çocuğumuzun alt kata (enidoğan yoğun bakım ünitesi) alınacağını söyledi. Oysa bebeğimizin doğduğunda sağlıklı olduğu bize söylendi. Ancak epikriz raporunda bebeğimizin doğduğu andan itibaren entübe edildiği yazılmış. Ayrıca raporda çocuğumun her gün git gide kötüleştiği ve 3 Ekim’e kadar yoğun bakımda kaldığı yazılmış. Ancak benim çocuğum makineye hiçbir zaman bağlanmadı. Fotoğraflarda da mevcut. Son hafta ise taburcu bölümüne alındı. 3 Ekim sabahında ise bir anda aranarak bana çocuğumun öldüğü söylendi. Bebeğim ise gece 01.00’de yaşamını yitirmiş. Oysa bize sabah söylediler. Ben bebeğimi kaybettikten sonra Antalya Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulundum. Ancak ne yazık ki kovuşturmaya yer yok kararı verildi. Ben son günlerdeki haberlerin ardından dosyanın yeniden açılması talebinde bulunacağım. Benim çocuğumun ölümünde ihmaller var. Başkasının çocuğu bunu yaşamasın.”