Gardiyanların ayak sesleri koğuşun kapısında son buldu, getirdikleri genç bir mahkûmu bıraktılar ve gittiler. Yeni gelen genç içeridekilere selam verdi ve kendisine gösterilen boş yere oturdu. Koğuştakiler ona hoş geldin, işlemiş olsun dediler. İçlerinden en ihtiyar ve yetişkin olanı gencin yanına yaklaştı ve ona ilgi gösterdi, bir anlamda sahiplendi. Çünkü selam verişinden ve simasından bu gencin nasıl biri bulunduğunu anında anlamıştı. Genç son derece yorgun ve bitkin görünüyordu, oldukça bir müddet konuşmadı. Daha sonra ihtiyar adamdan bir seccade istedi ve kıblenin ne doğrultu bulunduğunu sordu. Sonra kalktı ve yavaş yavaş ikindi namazını kıldı. Yaşça büyük olan adam gencin namazını bitirmesini bekliyordu, onunla enine boyuna tanışmak istiyordu. Ancak genç ikindi namazını bitirdiği durumda daha namaz kılmaya devam ediyordu, sonucunda bitirdi ve yerine geçip oturdu. Yaşça büyük olan adam biraz daha yanına yaklaştı. -Nedir o çoktan kıldığın namaz? Biliyorsun ikindi namazından sonra kılınan nafile bir namaz yoktur? Delikanlı bir müddet yanıt vermedi, daha sonra sakin bir sesle: -Kaza namazı, dedi. -Ne zaman kazaya bırakmıştın? dedi ihtiyar adam. -Gözaltındayken, dedi. Çok yavaş bir şekilde ifade etti bunu, daha sonra da gözleri uzaklara dalıp gitti. Yaşça büyük olan adam onu konuşturarak ve bir şeyleri hatırlatarak üzmek istemiyordu. Ancak gene de kendisine hâkim olamadı. Ne kadar tuttular göz altında? -Yirmi dokuz gün. -Tanrı Tanrı, yirmi dokuz gün öyle mi? -Evet, yirmi dokuz gün. O yirmi dokuz günlük namazımı kaza edeceğim. -Kılamamışsındır, kıldırmamışlardır herdurumda? Delikanlı bir müddet sustu ve sonra ihtiyar adama döndü: -Aslında namazlarımı kıldım, bir tek zamanımi bile kaçırmadım ancak… -Ancak ne? -Ancak namazın şartlarını yerine getiremedim, hep eksikti. Çoğu zaman Abdest alamadım, teyemmüm ettim. -Olsun, teyemmümle olsun, kabul değil mi? -Ancak toprak bulamadım teyemmüm edecek, bazı durumlarda beton duvara, bazı durumlarda de demir kapıya ellerimi sürerek teyemmüm ettim, kabul olur mu? -Ne demek kabul olmaz, kuşkusuz olur. -Kıbleyi de bilmiyordum, rica ettim söylemediler. Hem bu arada namazın başka rükünlerini de yerine getiremiyordum, askıdaydım, hem ellerim hem ayaklarım bağlıydı, fazlası zaman zorla rükua gidebiliyordum, hele hiç secde yapamıyordum. -Olsun, olsun gene de kabuldür senin kıldığın bu namaz, dedi ihtiyar adam. Ancak ses tonu gittikçe değişiyor, ağlamaklı bir hal alıyordu. -Sen öyle hep kabul kabul diyorsun ama… dedi ve bir müddet sustu genç adam. Daha sonra farklı bir ses tonuyla devam etti. -Biliyor musun, gözaltında bulunduğum o yirmi dokuz günün on beş günü anadan üryandım, çırılçıplaktım, soymuşlardı beni. Yalvarıyordum onlara, ne olur Tanrı amacıyla bir tek külotumu bana verin, hiç olmazsa namaz kılacağım süre verin diyordum ancak vermiyorlardı. İşte o şekilde kıldım namazlarımı. Mümkün bulunduğu kadar toparlanıp avret yerlerimi örtmeye çalışıyordum. Ancak bazı durumlarda onu da yapamıyordum, bu şekilde namaz kılıyordum… Ortalığı oldukça bir müddet sessizlik kaplamıştı, delikanlı ihtiyar adamdan yanıt bekliyordu, bu namazları kaza etmesi gerekmiyor muydu? Yaşça büyük olan adam başını kaldırdığında göz yaşlarının baştan sona yüzünü ıslattığını gördü, ağlıyordu, ağlıyordu. Sonra aniden doğruldu, delikanlının omuzlarından kuvvetlice tuttu ve kendisine çekti: -Bana bak delikanlı! Anlıyor musun, o namazları katiyen kaza etmeyeceksin. O namazları alıp Tanrı’ın huzuruna varacaksın. “Tanrı’ım, sana bunları getirdim” diyeceksin. Biliyor musun, belki hayatında kıldığın en mühim namazlar, senin bu namazların olacak. Yaşça büyük olan adam sordu adın ne? Nerelisin? Ne iş yaparsın? Suçun ne delikanlı ? Adım Muhsin Yazıcıoğlu. Suçum…