İstanbul’da bir kız öğrenci yurdunun önünde geçiyordu. Bir baba, kızını yurdun kapısına bırakırken, kız babasına dönüp “Baba, en azından 100 TL versen,” diyor. Baba ise “Kızım, vallahi yanımda hiç para yok,” diye yanıtlıyor. Tam o sırada, bu konuşmayı duyan bir esnaf, babaya 200 TL uzatıyor ve hemen kızı geri çağırmasını söylüyor. “Arka cebimde kalmış, al bu parayı,” diyor. Baba, gözleri dolu dolu bir şekilde önce parayı reddetse de, sonrasında parayı alıyor ve kızını çağırarak ona veriyor. Kız mutlu bir şekilde yurda giriyor.
Olayı izleyen başka bir esnaf, lokantacı, yurtta yeni giren kızı çağırmasını istiyor. Kız yanlarına geldiğinde, lokantacı ona, “Kızım, ne zaman acıkırsan gel; yemeğin benden. Ne zamandır harçlıksız kalırsan, gel harçlığın da bende,” diyor. Kız da “Tamam amca, teşekkür ederim,” diyerek ayrılıyor.
Hemen ardından, esnaf, yollarında gördüğü bir arkadaşına, tanıdıkları yakın bir yardım kuruluşunun yetkilisine nasıl ulaşabileceklerini soruyor ve olayı anlatıyor. Bu kez o kızı tekrar çağırıyor. Kıza, “Şu belgeleri temin et ve sana 10 ay boyunca her ay 500 TL vereceğim,” diyor. Ancak, gözleri kızın ayakkabılarına takılıyor; onların eski ve yıpranmış olduğunu fark ediyor. “Şimdi şu 500 TL’yi al, ihtiyaçların olabilir,” diyor.
Kız merakla soruyor: “Siz hangi vakıfsınız?” Adam ise “Kızım, bu önemli değil. Bunlar Tanrı rızası için yapılıyor,” diyerek yanıtlıyor. Fakat bir şartı olduğunu ekliyor: “Mezun olduktan sonra maaş almaya başladığında, sen de köyünden bir ihtiyaç sahibine, almış olduğun burs kadar burs vereceksin.” Kız, “Bunu nasıl kontrol edeceksiniz?” diye soruyor. Adam gülümseyerek, “Bunu senin vicdanın denetleyecek,” diyor ve oradan ayrılıyor.
Yarım saat sonra…