İstanbul Depremi: Prof. Dr. Hasan Sözbilir’den Uyarılar ve Türkiye’nin Deprem Gerçeği
Türkiye’de peş peşe yaşanan depremler, uzmanları İstanbul’da beklenen büyük depremin olasılıkları hakkında açıklamalarda bulunmaya itiyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Prof. Dr. Hasan Sözbilir, olası bir İstanbul depremi hakkında dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Bu uyarılar, Marmara Denizi içindeki Kumburgaz segmentinin potansiyel bir kırılma riski taşıdığını ortaya koyarak İstanbul’un deprem karşısında nasıl önlemler alması gerektiğine dikkat çekiyor.İstanbul’un Deprem Riski: Kumburgaz Segmenti Tehdidi
Prof. Sözbilir, İstanbul’un yerleşim alanlarından bir fay hattı geçmemesine rağmen, Marmara Denizi içindeki Kumburgaz segmentinin 7.4 ila 7.6 büyüklüğünde bir depreme yol açabileceğini belirtiyor. 250 yıllık bir tekrarlama döngüsüne sahip olduğu düşünülen bu fay, son olarak 1766 yılında kırılmış ve günümüzde “sismik boşluk” olarak anılacak seviyede stres biriktirmiş durumda. Bu nedenle uzmanlar, bölgenin olası bir büyük deprem için kritik bir alan olduğunu ifade ediyor.Depreme Hazırlıksız Yapı Stoku ve Riskler
Prof. Sözbilir’e göre, İstanbul’daki mevcut yapı stokunun depreme karşı yeterince dayanıklı olmadığı vurgulanıyor. Kentin yapı güvenliği noktasında, özellikle 1999 ve 1912 yıllarındaki büyük depremler sonrasında dahi gereken adımların yeterli seviyede atılmadığı belirtiliyor. Bu bağlamda, İstanbul’un deprem riski yüksek bir şehir olduğu ve daha dirençli bir yapılaşma için çok daha fazla çalışmanın yapılması gerektiği ifade ediliyor.Türkiye’de Deprem Potansiyeli Taşıyan Diri Faylar
Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin yıkıcı etkileri henüz unutulmamışken, Prof. Sözbilir Türkiye’nin genelinde yer alan 485 diri fayın 7.5-7.6 büyüklüğünde depremler üretebileceğine dikkat çekiyor. Bu faylar komşu faylarla birleşerek kırılırsa, potansiyel depremlerin büyüklüğü 7.9-8.1 seviyesine kadar ulaşabiliyor. Türkiye’de bugüne kadar tanımlanmış en büyük deprem olan 1939 Erzincan Depremi, 7.9 büyüklüğündeydi ve yaklaşık 33,000 kişinin hayatını kaybetmesine neden olmuştu. Bu bağlamda, Türkiye’deki fay hatlarının durumu ve birleşerek yaratabileceği risklerin, ülkenin deprem tehlikesini artırdığı görülüyor.Afet Risk Azaltma Planı: Türkiye’nin 2030 Hedefi
Türkiye’nin depremlere karşı direncini artırma konusunda hayata geçirdiği en önemli projelerden biri olan Afet Risk Azaltma Planı (İRAP), ülke genelindeki tüm afet risklerini azaltmayı hedefliyor. 2021 yılında yürürlüğe giren plan, her ilde afetlere neden olabilecek tehlikeleri, riskleri ve can-mal kaybı durumlarını analiz ederek, yapılması gereken eylem adımlarını belirliyor. Türkiye’nin 2030 yılı sonuna kadar afetlere karşı daha dirençli bir toplum olmayı amaçladığı İRAP planı, İstanbul gibi deprem riski yüksek şehirlerde büyük bir önem taşıyor.İzmir ve Tuzla Fayı’nın Tehlikesi
İzmir’in yerleşim alanlarından geçen en büyük fay hatlarından biri olan Tuzla fayı, 50 km uzunluğunda ve 7.1-7.2 büyüklüğünde deprem üretebilecek kapasiteye sahip. Prof. Sözbilir, Tuzla fayının kırılması durumunda İzmir’deki çeşitli ilçelerin büyük ölçüde etkileneceğini belirtiyor. Özellikle Menderes, Gaziemir, Buca ve Karabağlar gibi ilçeler, olası bir İzmir depreminde önemli hasar görebilecek bölgeler arasında yer alıyor.Türkiye’nin Deprem Riskini Azaltmak İçin Alması Gereken Önlemler
Türkiye’nin depreme karşı dayanıklılığını artırmak için öncelikle sismik tehlike kaynaklarının haritalanması ve imar planlarına dahil edilmesi gerektiğini belirten Prof. Sözbilir, deprem riskini azaltmak için kentsel dönüşüm projelerinin daha bilinçli ve doğal afet riskini azaltıcı bir yaklaşımla ele alınması gerektiğini ifade ediyor. Diri fay zonları ve zayıf zeminlerde yer alan bina stokunun belirlenmesi, Türkiye’nin doğal afetler karşısında daha güvenli bir toplum inşa etmesine katkı sağlayabilir.Türkiye’nin deprem riskine dair tüm bu uyarılar, özellikle İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan vatandaşların depreme hazırlıklı olmasını daha kritik hale getiriyor. Türkiye’nin aktif fay hatları ve deprem potansiyeli göz önünde bulundurularak alınacak tedbirler, olası yıkıcı etkileri en aza indirmede kilit rol oynuyor.