DOLAR
32,5023
EURO
34,9545
ALTIN
2.429,94
BIST
9.805,27
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

25 Kuruşa Cennet…

25 Kuruşa Cennet…
12.09.2012
376
A+
A-

“Bir gün tramvaya bindim. Cebimde sadece 25 kuruşum var. Bu, dönüş parasına ancak yetecek. Bir yolcunun cebindeki gazete dikkatimi çekti. Gazetenin katlanmış kısmında “cennet” yazıyordu. ‘Allah Allah dedim, bu cennet ne ola ki?’” Umuma hitap eden bir gazetede böyle bir dini ifade beni o kadar heyecanlandırdı ki… Tramvaydan iner inmez gittim, o gazeteden bir tane aldım ve heyecanla cennet yazısının olduğu yeri açtım.”

80 senelik ilim, hizmet ve marifet dolu bir yolculuğun ilk günlerinden bahsediyor. Annesinin “oku evladım” diye sadece yol parasını denkleyip büyük şehre gönderdiği o yokluk günlerinden… Gençlere “bizlere kıyasla ne büyük imkânlarınız var” mesajını verirken, yokluğun sadece maddiyatla sınırlı olmadığını, esas fukaralığın din ve diyanet sahasında olduğunun altını çiziyor. Verdiği örnek ilginç: “Bir gün tramvaya bindim. Cebimde sadece 25 kuruşum var. Bu, dönüş parasına ancak yetecek. Bir yolcunun cebindeki gazete dikkatimi çekti. Gazetenin katlanmış kısmında “cennet” yazıyordu. ‘Allah Allah dedim, bu cennet ne ola ki?’” Umuma hitap eden bir gazetede böyle bir dini ifade beni o kadar heyecanlandırdı ki… Tramvaydan iner inmez gittim, o gazeteden bir tane aldım ve heyecanla cennet yazısının olduğu yeri açtım. Şöyle yazıyordu: ‘Cennet pavyonu açıldı.’ Sükûtu hayale uğradım… Cebimdeki tek parayı gazeteye vermiştim. Çare yoktu, o kadar yolu yaya olarak dönecektim.”

 

Elindeki bütün parayı cennetten bahseden(!) bir gazete için feda eden o güzel insan bu davranışını kendi zamanında dini yayınların ne kadar kısıtlı olduğu, dolayısıyla nerelerden nereye geldiğimize dair güzel bir örnek olarak anlattı. Ama bu örnekte başka bir ders daha var ki esas bundan bahsetmek lazım. Bunu, ondan bekleyemeyiz. Muhtemelen o, bu dersi tevazusuna muhalif olduğu için hiç çıkartmayacak, çıkartsa da paylaşmayacaktı. Bu dersi çıkartmak bize düşer. Elden kalan son parasını cennet yazan bir gazete için veren birisinin bu tavrını anlamak, bu tavırdaki o muhteşem dersi anlamak, durup buna hayran olmak ve böyle bir hissin peşine düşmek bize düşer. Nedir o ders?

 

O ders, ötelerin haberine olan iştiyaktır. Gazetede cennet kelimesini gördüğünde insan niye heyecanlanır ki? Bu cennete olan iştiyaktandır. Hepimizde olması gereken bir iştiyaktır bu, çünkü biz dünyaya cenneti kazanmak için geldik. Bize en lazım olan haber bunu nasıl başaracağımızdır. Kimse bize bundan daha büyük, güzel ve acil bir haber veremez. Biz her havadiste onun izini ararız. Ama bunun için önceliği cennet olan bir heyecan ikliminde yaşamak gerekir. Hayatının amacını o en lâzım haberi bulmak olarak belirlemeyenler bu heyecana sahip olamaz. Bir insanda bu heyecan varsa o insan cennet diyen her sese kulağını kabartacaktır, çünkü onun temel önceliği o ebedi mutluluk yurdunu kazanmaktır. İşte gazetede bir ucundan görülen o ifadeye yönelik merak aslında en temel haberin nereden alınacağına yönelik ilgidir. Tabiîdir ki bu bir öncelik meselesidir. Psikolojinin dili ile konuşursak bu algıda seçiciliktir. Cennete nasıl gideceğinin derdine düşmüş birisi, her duyduğu cennet kelimesi ile derdine derman arayacaktır. İşte o güzel insanın yukarıda anlattığımız hatırasından çıkarılacak esas ders budur: Neyin derdini çekersek, onu arar, neyi ararsak onu görür, onu buluruz. O yüzden neyin derdine düştüğümüz çok önemlidir.

Ötelerin haberine iştiyak, güzel insanların güzelliklerinin temelinde yatan en önemli özelliktir. Allah’ın bütün insanların önüne örneklik olarak koyduğu güzel insanlar olan sahabelerin de en önemli vasıfları buydu. Ötelerin haberini göğsünün tam orta yerine almış bir insanın peşinden gitmekle şereflenmiş bu güzel insanlar ötelerin haberine olan iştiyaklarıyla bütün hayatlarını nakış nakış dokumuşlardı. İşte bir örnek Amr İbni As’ın oğlu Abdulllah’tır. En Güzel İnsan’ın yanında yöresinde bize en lazım haberlerin derdine düşerek yaşamış mübarek bir insandır Abdullah. Bir hakikat sevdalısıdır. İşittiği her sözü kaydetmek, anlamak, künhüne vakıf olmak ve yaşamak derdindedir. Onun başında geçen şu hadise sahip olduğu hakikat aşkının, ötelerin haberine olan ilgisinin ne güzel örneğidir:

 

Rasûllulah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz mescitte sahabeleriyle oturuyorlardı. Birazdan “şimdi içeriye cennetlik bir adam gelecek” buyurdular. Çok geçmedi, Ensar’dan, sol elinde ayakkabıları, sakalından abdest suları damlayan bir adam girdi içeriye. Rasûlullah Efendimiz ertesi gün yine aynı sözü söyledi, içeri giren yine aynı adamdı. Bir başka zaman aynı hadise yine tekerrür edince her üç sahneye de şahit olmuş Abdullah bir karar verdi. Adamın bu müjdeye nasıl nail olduğunu anlayacaktı. Gitti ve ondan şunu istedi: “Babamla kavga ettim ve ‘üç gün evine girmeyeceğim’ diye yemin ettim. Beni bu süre doluncaya kadar misafir edebilir misin?” Adam kabul etti. Abdullah bundan sonrasını şöyle anlatıyor:

 

“Ensardan o zatla evinde üç gece kaldım. Hiç bizden fazla bir amelini göremedim. Sadece yatağında bir yandan bir yana dönerken zikreder, tekbir getirirdi. Üç gün sonunda gördüklerimi azımsayarak şunu söyledim:

 

“Ey Allah’ın kulu! Babamla aramda herhangi bir dargınlık olmadı. Ben sadece, senin nasıl bir amelin olduğunu anlamak istiyordum. Ama gördüğüm kadarı ile sende fazla bir şey yoktur.

 

Adam tebessüm etti:

 

“Amelim bende gördüklerindir. Bundan fazla bir şey yoktur.”

 

Ondan ayrılıp giderken arkamdan seslendi ve bana şunu söyledi:

 

“Amelim bende gördüklerindir, ancak bende bir şey daha vardır. Benim kalbimde, herhangi bir Müslüman’a karşı asla kötü bir niyet ve haset bulunmaz.”

Abdullah’ın cennet formülü olarak aldığı bu son sözler de dâhil bu hâdisenin her safhasından ayrı dersler çıkarabiliriz ama esas ders nedir, biliyor musunuz: Abdullah’ın hakikate olan aşkı, cennete olan iştiyakıdır. O kadar sahabe içerisinde, cennetle müjdelenen Ensari’nin peşine düşen Abdullah’tır. Yaptığı mizansenle o zatın nasıl bir amelinin olduğunu anlamak istemiştir, çünkü onun gibi olmak istemekte, onun hayattayken aldığı derecenin hayali ile yaşamaktadır. Bu merak ve ilginin bizatihi cennetin müjdecisi olduğunu söyleyebiliriz, çünkü birisine böyle bir iştiyak verilmişse her türlü hayır verilmiştir, çünkü o, kendisine yakışan ve yaraşan hayrı, her türlü hayrın içerisinden çıkarıp bulacak bir adanmışlık ve kararlılığa sahip olacaktır. Madem istemek verilmiştir, demek verilmek istenmiştir.

 

Hayat bin bir sürprizi içinde taşıyan, sayısız cilveyle bizi şaşırtan renkli bir tayf gibidir, ama hiçbir şey ebedi hayatı nasıl kazanacağımıza dair o bilgiden daha renkli, şaşırtıcı ve sürprizli olamaz, çünkü dünya geçici, ötedeki hayat kalıcıdır. Bize lazım olan bilgi, öteyi nasıl kazanacağımıza dair bilgidir. Ona ilgi duymadan sahip olamayız. Ona ilgi duymak için ise içimizdeki bütün sahte ilgileri bu hakiki ilginin altına itebilmeliyiz. Neyi önemsersek onu görür, onu düşünür ve onunla yaşarız; dikkatimizi de o çeker. Hayalinde cennet olan, Allah’ın vaat ettiklerini her şeyden daha önemli gören, ancak bunların haberi ile heyecanlanacaktır. Gönlünde ötelere dair haberlerin iştiyakını taşıyanlar, hayatlarının her karesinde, her anında o haberle irtibat kuracaklardır; bu da her anlarına ilahi bir bereketin sinmesini sağlayacaktır. Onların yaşadıkları, gördükleri ve tecrübe ettikleri sıradan olmayacaktır. Değil mi ki, ötelerin mutluluğunu kazanma derdini bütün dertlerinin önüne geçirmişlerdir, onların en basit gözüken işleri bile ebedi bir zenginlik kazanmıştır. İşte örnek ortadadır: Cennet kelimesi için cennetle alakasız bir gazeteye verilen 25 kuruş bile cennet vizesi alacak kadar değerlenmiştir. 25 kuruşa cenneti kazandıracak kadar değerlenen o his cennetin haberine olan iştiyaktır.

Genç Dergi

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

error: Content is protected !!