Ertesi gün Veysel dizlerime yapıştı erken saatte. -“Arkadaşlarım tost ve meyve suyu yerlerken, gözümü onlardan alamıyorum. Ne olur biraz daha para ver anne?-” dediğinde içim sızladı maalesef daha fazla paramızın olmadığını söyledim o üzüntüyle.. Veysel susup başını öne eğip kardeşini uyandırmaya gitti kahvaltılarını yapmak için… 1 hafta kadar sonra küçük kızım Sare kulağıma eğilip, -” Abim okula gelmiyor anne. Evden çıktıktan sonra beni kapıdan içeri bırakıyor. Ben kendim giriyorum okula. Okuldan çıktığımda da geç geliyor beni eve bırakıyor. Ve kendisi tekrar dönüyor.. Bir haftadır böyle yapıyor-” dediğinde, sinirden aklım başımdan gitmişti. Sinirle dışarıda oynayan Veysel’in yanına gitmiş. Kulağını öyle çekmiş ve bağırmaya başlamıştım ki, çocuk korku ve can acısıyla ağlamaya başlamıştı. -“Ben siz okuyun adam olun diye uğraşayım. Sen okuldan kaç öylemi? Gebertirim seni… Bir daha asla okula gitmemezlik yapmayacaksın anladın mı? -” diye bağırdığımda ise, gözyaşlarıyla başını sallamıştı.Ertesi sabah kardeşinin elinden tutmuş, ve okula doğru giderken, ben arkasından sinirli bir halde bakarken, -” Affet annecim. Seni hiç ama hiç üzmek istemiyorum – “dedi. Fakat bir hafta sonra oğlum Veyselin iyice zayıfladığını farkediyordum, epey endişelenmiştim. Yüzünün rengi de pek iyi değildi. İçi gitmişti. Ama hastaneye götürecek param olmadığı içinde evde kendi bildiğim yöntemlerle tedavi etmek istemiştim oğlumu.1 hafta kadar sonra ise öyle durgunlaşmıştı ki Veysel. Bir sabah evden çıkarken pek bir halsiz ve rengi benzi sapsarı bir halde, bana sarıldı gülümseyerek. Ve kardeşinin elini tutup, okula gidene kadar arkasını tekrar tekrar dönüp sürekli bana gülümsedi. O gün pazar yerine gittiğimde zar zor bir yer bulabilmiştim, tam sepetimden sebzelerimi çıkaracakken, okul önlüğüyle bir öğrenci yanıma gelmişti heyecanla; Veysel’in okulda bayıldığını ve öğretmenin arabasıyla onu hastaneye götürdüğünü söylediğinde önce korku içinde perişan halde kalakaldım, sonra sebze sepetini atıp gözlerim dolu dolu hastaneye doğru koşmaya başladım.