Başına işkembe atılmış, tebliğe gittiği yerde taşlanmış bir Peygamberin ümmetiyiz. Bu davet zorlu adımlardan geçse de hiç sönmeden devam etti ve imanımız tam ki Allah nurunu tamamlayacak. Yaşımız kaç? Otuzu geçkin mi? Çocukluğumuzdan beri hatırladığımız nice savaş adı var. Savaş denmezmiş onlara, artık biliyoruz. Nice katliam, nice soykırım. Nice kardeş katli var hatırladığımız. Afganistan, Irak, Çeçenistan, Bosna, Karadağ, Kosova, Suriye, Arakan, Burma.
Kah kafir elinden, kah dinsiz, kah komşum dediğinin elinden. Kah çok yakın, kah uzak coğrafyalardan. Ama hep yüreğimizi parçalayan, çocukluğumuzda, gençliğimizde, yetişkinliğimizde eksik bir yan, kırık bir uzuv bırakan zulümler.
Allah’ın vaadi haktır! Allah zulmetmez! Dünya bir imtihan yeridir! Sabrımızı güçlendiren bu cümlelere olan inancımızdır. Bununla beraber imanımızın zayıflığı, bedenimizin güçsüzlüğü, siyasetimizin, gönlümüzün, elimizin ezilmişliği midir içimizi biraz daha yakan? Facebook profilini değiştirerek, twitterde topic yaparak safımızı belli etmeye çalışmamız yüreklerimizi ferahlatmaz mı?
Zarif insanın “Musa kardeşim!” diye seslenişi sokakların gürültüsünde yitip gider mi? İşitilmez mi olur artık “Biliyorum ancak sen/ Bu kadar yetindikçe ve ekmeği/ Böyle mübarek tuttukça/ Doyar karnı Çin`in Hindistan`ın Amerika`nın/ Sen olabilirsin çaresi” mısraları?
Ekmek israf oluyor. Vakit israf oluyor. Gençlik israf oluyor. Bunca israfın arasında, Müslümanlığımız, gençliğimiz, irademiz azalıyor. Soframızdan okunmayan bilinç, sosyal medyada “like” edilmeden silikleşiyor.
Rabia Gülcan Kardaş / Genç Haber Merkezi